7 Temmuz 2011 Perşembe

başlarken..

eskiden, yani ben çocukken "kendi kendine yazmanın" adı günlük tutmaktı. yapan da vardı bunu. 13 yaşındasın allahsız, neyin var günlük diye yazabilecek? ben ta o zamandan bunu saçma bulur(d)um, hala da kaynaşmış değiliz kendisiyle. "yaşanan yaşanmıştır, geriye dönmenin ne gereği var ki, kuş mu konduracağız yıllar sonra o yazıları okuyunca" idi hissiyatım.


sonra askerlik yaparken inanılmaz bir yazma isteği hasıl oldu bende, ama nasıl saçma sapan şeyler; "şimdi 1-3 nöbete gidiyorum, yarın çarşı var, ehehe" tadında. ortalama bir erkeği iki saat boyunca kendi askerlik anılarını anlatma arzusu ile dürtecek, ortalama bir kadını ise dört dakikada hayata küstürecek şeyler. bir yerlerde saklıyorum halen ama bir gün birinin eline geçeceğine kafama komodinle vurarak öldürün beni daha iyi! (komodin miydi o kalın kapaklı olanı, şifonyer değil o başka, onu biliyorum)


neyse ne diyordum, askerlik bitti, kendi kendime yazma faslı da bitti. ama meslek gereği çok yazıyorum ben. çok daha resmi, formel, dilekçe tadında. (tadında?!?) hem orada baya dil bilgisi dört dörtlük. böyle küçük harfle cümleye başlamak gibi serserilikler yapamıyorsun. (geyik ortamlarda yazım kurallarına pek riayet etmeyip, mesela inadına büyük harf kullanmayan ben, buna rağmen "de" ve "ki" bağlaçlarını yanlış yazanlara illet oluyorum, böyle de bi insanım) bazen yazdığım o ağır lafların arasına absürd şeyler eklemek için içim gidiyor ama tutuyorum kendimi. dedim ben de niye başka bir mecraya ara ara karalamayayım bir şeyler? normalde karalamayayım gibi zor söylenen, zor yazılan kelimeler kullanmam, şimdi burada ilk sefer diye heyecan yaptım.


evet heyecanlanınca saçmalarım bazen, sekiz yaşındayken teneffüste beni öpen kızın gözüne gazoz şişesi ile vurmam da bu yüzdendi. yoksa şahsi algılama sakın, "teneffüste öpen kız", ayrıca hislerimiz karşılıklıydı ama işte, insan sekiz yaşında olunca bunu güzel ifade edemiyor. ayrıca aramızda çözebileceğimiz bir konuydu bebeğim, gerek yoktu o kadar büyütmeye; pansumanlar, ağlama krizleri, öğretmene şikayetler, yok efendim ertesi gün okula anneyle gelmeler falan! biz de babamızı getirmeyi bilirdik ama "büyüklük bizde kalsın" diyerek uzatmadık!


..neyse, hoop dağıldı gene..
haa, niye bruno'nun yeri? özel bir anlamı yok, bir tarihte olimpos'ta italyan bir eleman ismimi fonetik benzerlik açısından, soy ismimi de anlamı nedeniyle kendi diline çevirerek "bruno falconeri" demişti bana. (google translate kafası). blog isim isteyince o geldi aklıma, o yani.. bruno'nun yeri diye köfte-piyaza gelenleri döverim yalnız. hiç sevmem çünkü piyaz! en son piyaz yediğimde, dünyanın bir öküzün boynuzunda döndüğüne inanılıyordu, düşün. daha da yemem dedim ve hoop yerküreye geçtik. (galileo??.. yok çıkaramadım, mahalleden miydi?)


dur ben ara sıra yazayım buraya, günlük olmaz ama, haftalık bazen, ya da aylık kimi zaman.. ya da sıkılır bırakırım. bakarsın hakikaten kuş kondururuz. sonra o kuşlar havalanır.. sazlıklardan.. off ama çok çirkin oldu bu!

3 yorum:

  1. dilekcelere yazamasan da hayatın ayrıntılarına hep absurdlukleri eklemeye devam etmeni dilerim :)

    YanıtlaSil
  2. Nihayet okumaya deger bir blog. Yazari "de" ve "ki" leri de dogru kullaniyor, icerik nukte, aklin ipleri serbest... Eh arayi cok acma, gun asiri goruselim Bruno :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil